__________turkiye____________
Türkiye'nin gerçek yüzölçümü 814.578 km2 dir.lzdüşüm alanı ise 779.452 km2 dir. Türkiye'ye ait bu iki yüzölçüm değeri arasındaki farkın büyüklüğü arazinin dağlık ve engebeli olmasından kaynaklanır. Türkiye, İran dışındaki diğer komşularından daha geniş bir alana sahiptir.Türkiye "medeniyetin beşiği" diye adlandırılmaktadır ve ziyaret eden turistler bunun ne anlama geldiğini hemen hissederler. Dünyanın ilk bilinen yerleşkesi Çatalhöyük Milattan Önce 6500 yılına dayanmaktadır. Çatakhöyük'ten bu yana, çok zengin bir kültürler, Hititler, İyonlar, Bizanslar, Selçuklar, Farslar, Makedonyalılar, Osmanlılar Türkiye'de yaşamışlar ve izler bırakmışlardır. Türkiye'nin her köşesine yayılmış antik kentler ve tarihi eserler bunun önemli bir göstergesidir. Türkitye'nin ayrıca çok etkili bir yakın tarihi vardır. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde, Mustafa Kemal adındaki genç bir adam I. Dünya Savaşı sonundaki yenilgiyi bir zafere çevirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923'de kurulmuş, büyük bir ekonomik gelişme ve modernizasyon yaşanmıştır. Türkiye bugün de Atatürk'un "Yurtta Barış, Dünya'da barış" ilkesine göre hareket etmektedir, gelişmekte ve değişmektedirGenel olarak, Türkiye'de nüfus gençlik ve dinamizm ile karakterize edilebilir. 1997 nüfus sayımına göre, Türkiye'de 62.6 kişi yaşamaktadır. Nüfusun yaklaşık %47'si kırsal kesimde bulunmaktadır. Resmi dil Türkçedir. İstanbul en büyük şehirdir ve nüfusu yaklaşık 9.1 milyondur. Ankara başkenttir ve yaklaşık 3.7 milyon kişi yaşamaktadır.Türk dili Ural- Altay dil grubuna dahildir. Latin alfabe kullanılarak yazılı ve dünyada yaklaşık 150 milyon kişi tarafından konuşulmaktadırTürkiye nüfusunun yaklaşık %99'u Müslümandır. Ancak, Türkiye'de din ve inanç özgürlüğü vardır. 4 Mart 1924'de Halifelik ve Şeriat Kanunları kaldırılmıştır ve 1937'de Laiklik Anayasa'nın bir maddesi haline gelmiştirTürkiye Cumhuriyeti laik, demokratik parlamenter sistem ile yönetilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri seçimle belirlenir ve hükümet Bakanlar Kurulu ve Başbakandan oluşur. Türkiye OECD ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Organizasyonu'nun kurucu üyelerindendir, ve NATO, Avrupa Konseyi, İslam Konferansları Birliği'nin üyesidir.Türk mutfağı dünyada en beğenilen mutfaklarından biridir. Yemeklerin çeşitliliği, pişirme yöntemleri, masa düzenlemesi ile gelen zenginlik ile mükemmel lezzetler yaratılmıştır
1 Ekim 2010 Cuma
Kapalı Çarşı dünyanın en eski ve büyük kapalı çarşısı İstanbul şehrinin merkezinde yer alır. Dev ölçülü bir labirent gibi, 60 kadar sokağı, üç binden fazla dükkânı ile Kapalı çarşı, İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. İstanbul, Marmara Bölgesi'nde il ve Türkiye'nin en büyük kenti. Tarih boyunca çeşitli imparatorluklara başkentlik yapan, 133 milyar dolarlık yıllık üretimiyle Dünyada 34. sırada yer alır. Türkiye'nin kültür ve finans merkezidir. İstanbul, 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır. Marmara kıyısı ve İstanbul Boğazı (Boğaziçi) boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur. 15 yüzyıldan kalan kalın duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonrakiyüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir alış veriş merkezi haline gelmiştir. Geçmişte burası her sokağında belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatının sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş, mücevherat, silah, antika eşyalar, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu. Geçen yüzyılın sonlarında deprem ve birkaç büyük yangın geçiren Kapalı Çarşı eskisi gibi onarılmışsa da, geçmişteki özellikleri, yozlaşarak değişikliğe uğramıştır.Eskiden esnafa olan güven duygusu halkın birikmiş parasını, bir banka gibi onlara verilmesine ve işletilmesine neden olurdu. Günümüzde birçok sokaktaki dükkânlar fonksiyon değişikliğine uğramıştır. Yorgancılar, terlikçiler, fesçiler gibi meslek grupları sadece sokak ismi olarak kalmıştır. Çarşının ana caddesi sayılan sokakta çoğunlukla mücevher dükkânları, buraya açılan yan bir sokakta altıncılar bulunur. Oldukça küçük olan bu dükkânlar değişik fiyat ve pazarlıkla satış yaparlar. Kapalı Çarşı renk ve atraksiyon olarak her ne kadar eski canlılığını koruyor ise de, 1970’li yıllardan itibaren İstanbul’u ziyarete gelen turist gurupları için alışveriş olanakları, çarşının ana girişindeki modern ve büyük kuruluşlar tarafından sağlanmaktadır. Haliç kıyısındaki Mısır Çarşısı da daha küçük ölçüde bir kapalı çarşıdır. Galata semtindeki diğer bir 15. yy. küçük kapalı çarşısı da halen kullanılmaktadır.Kapalı Çarşı günün her saatinde hareketli ve kalabalıktır. Esnaf, ziyaretçileri ısrarlı olarak kendi mağazasına çağırır.Çarşı girişinde gelişen konforlu, büyük mağazalar Türkiye’de elde imal edilen ve ihracatı yapılan hemen bütün eşyayı satışa sunmaktadır. El halıları ve mücevherat geleneksel Türk sanatının en güzel örnekleridir. Bunlar kalite ve orijin belgeleri ile satılır ve dünyanın her tarafına garantili gönderme yapılır. Halı ve mücevheratın yanında meşhur Türk işi gümüşten yapılmış eserler, bakır, bronz hediyelik ve dekoratif eşyalar, seramik, oniks ve deriden mamul, üstün kaliteli, Türkiye hatıraları zengin bir koleksiyon oluştururlar
Tarihî Yarımada’nın ortasında bulunan Yerebatan Sarnıcı, 542 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından Büyük Saray’ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır. Suyun içinden yükselen mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından “Yerebatan Sarayı” olarak da anılmaktadır. Yabancı kaynaklarda geçen “Basilika (Basilica)” isminin ise sarnıcın yakınında bulunan Ilius Basilikası’ndan geldiği rivayet edilir.
Yerebatan Sarnıcı 9.800 m2’lik bir alanı kapsayan dev bir yapıdır. Burada her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Belirli aralıklarla dikilen bu sütunlar, her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra meydana getirirler. Suyun içerisinde yükselen bu sütunlar uçsuz bucaksız bir ormanı hatırlamakta ve ziyaretçiyi sarnıca girer girmez etkilemektedir. Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa başı Roma Çağı heykeltraşlık sanatının şaheser örneklerinden biridir. Medusa’yla ilgili mitolojiye dayandırılan birçok efsane bu sarnıcı daha da gizemli kılar. Bir söylenceye göre Medusa yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgonadan biridir. Bu üç kız kardeşten yalnızca yılanbaşlı Medusa olumludur ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. O dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak amacıyla Gorgona kafalarının resim ve heykellerinin konulduğu, Medusa’nın da bu düşünceyle buraya yerleştirildiği zannedilmektedir. Bir başka rivayete göre Medusa siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kızdı. Uzun zamandan beri Zeus'un oğlu Perseus'u sevmektedir. Bu arada Athene de Perseus'u sevmekte ve Medusa'yı kıskanmaktadır. Bunun için Athene, Medusa'nın saçlarını korkunç yılanlar biçimine sokar. Artık Medusa kime baksa, baktığı kimse taş kesilir. Daha sonra onu bu biçimde gören Perseus heyecanla Medusa'nın büyülendiğini düşünerek başını keser, başını eline alıp düşmanlarını taşa çevirerek birçok savaşlar kazanır. Bu vakıadan sonra Medusa'nın eski Bizans'ta kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ve yan olarak işlendiği söylenmektedir. Sarnıç kurulduğundan günümüze kadar çeşitli onarımlardan geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde iki defa restore edilen sarnıcın ilk onarımı III. Ahmet zamanında (1723) Mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. İkinci onarım ise Sultan II. Abdülhamit (1876-1909) zamanında olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nde de sarnıç 1987’de İstanbul Belediyesi tarafından temizlenerek ve bir gezi platformu yapılmak suretiyle ziyarete açılmıştır. 1994 Mayısı’nda yeniden büyük bir temizlik ve bakımdan geçmiştir. İstanbul gezi programlarının ayrılmaz bir parçası olan bu gizemli mekâna, bugüne kadar ABD eski Başkanı Bill Clinton’dan tutun Hollanda Başbakanı Wim Kok’a, İtalyan eski Dışişleri Bakanı Lamberto Dini’den İsveç eski Başbakanı Göran Persson’a ve Avusturya eski Başbakanı Thomas Klestil’e kadar birçok kişi konuk oldu. Hâlihazırda İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür A.Ş. tarafından işletilen Yerebatan Sarnıcı, müze olmanın yanında ulusal ve uluslararası birçok etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır.
Yerebatan Sarnıcı 9.800 m2’lik bir alanı kapsayan dev bir yapıdır. Burada her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Belirli aralıklarla dikilen bu sütunlar, her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra meydana getirirler. Suyun içerisinde yükselen bu sütunlar uçsuz bucaksız bir ormanı hatırlamakta ve ziyaretçiyi sarnıca girer girmez etkilemektedir. Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa başı Roma Çağı heykeltraşlık sanatının şaheser örneklerinden biridir. Medusa’yla ilgili mitolojiye dayandırılan birçok efsane bu sarnıcı daha da gizemli kılar. Bir söylenceye göre Medusa yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgonadan biridir. Bu üç kız kardeşten yalnızca yılanbaşlı Medusa olumludur ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. O dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak amacıyla Gorgona kafalarının resim ve heykellerinin konulduğu, Medusa’nın da bu düşünceyle buraya yerleştirildiği zannedilmektedir. Bir başka rivayete göre Medusa siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kızdı. Uzun zamandan beri Zeus'un oğlu Perseus'u sevmektedir. Bu arada Athene de Perseus'u sevmekte ve Medusa'yı kıskanmaktadır. Bunun için Athene, Medusa'nın saçlarını korkunç yılanlar biçimine sokar. Artık Medusa kime baksa, baktığı kimse taş kesilir. Daha sonra onu bu biçimde gören Perseus heyecanla Medusa'nın büyülendiğini düşünerek başını keser, başını eline alıp düşmanlarını taşa çevirerek birçok savaşlar kazanır. Bu vakıadan sonra Medusa'nın eski Bizans'ta kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ve yan olarak işlendiği söylenmektedir. Sarnıç kurulduğundan günümüze kadar çeşitli onarımlardan geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde iki defa restore edilen sarnıcın ilk onarımı III. Ahmet zamanında (1723) Mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. İkinci onarım ise Sultan II. Abdülhamit (1876-1909) zamanında olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nde de sarnıç 1987’de İstanbul Belediyesi tarafından temizlenerek ve bir gezi platformu yapılmak suretiyle ziyarete açılmıştır. 1994 Mayısı’nda yeniden büyük bir temizlik ve bakımdan geçmiştir. İstanbul gezi programlarının ayrılmaz bir parçası olan bu gizemli mekâna, bugüne kadar ABD eski Başkanı Bill Clinton’dan tutun Hollanda Başbakanı Wim Kok’a, İtalyan eski Dışişleri Bakanı Lamberto Dini’den İsveç eski Başbakanı Göran Persson’a ve Avusturya eski Başbakanı Thomas Klestil’e kadar birçok kişi konuk oldu. Hâlihazırda İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür A.Ş. tarafından işletilen Yerebatan Sarnıcı, müze olmanın yanında ulusal ve uluslararası birçok etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır.
Topkapı PalaceFor the 1964 movie, see Topkapi (film). The Topkapı Palace (Topkapı Sarayı in Turkish) was the official and primary Istanbul residence of the Ottoman Sultans from 1465 to 1853. The palace was a setting for state occasion and royal entertainment, and is a major tourist attraction. The name translated from Turkish literally means the "Cannongate Palace", named after a nearby gate. Initial construction started in 1459, ordered by Sultan Mehmed II, the conqueror of Byzantine Constantinople. The palace is a complex of a conglomeration of four main courtyards and many smaller buildings. At the height of its existence up to 4,000 people resided in the palace.Hagia Sophia (Turkish: Ayasofya, from the Greek: Ἁγία Σοφία, "Holy Wisdom"; Latin: Sancta Sophia or Sancta Sapientia) is a former Orthodox patriarchal basilica, later a mosque, now a museum in Istanbul, Turkey. Famous in particular for its massive dome, it is considered the epitome of Byzantine architecture and to have "changed the history of architecture."[1] It was the largest cathedral in the world for nearly a thousand years, until the completion of the Seville Cathedral in 1520. The current building was originally constructed as a church between 532 and 537 A.D. on the orders of the Byzantine Emperor Justinian, and was in fact the third Church of the Holy Wisdom to occupy the site (the previous two had both been destroyed by riots). It was designed by two architects, Isidore of Miletus and Anthemius of Tralles. The Church contained a large collection of holy relics and featured, among other things, a 15m (49 foot) silver iconostasis. It was the seat of the Patriarch of Constantinople and the religious focal point of the Eastern Orthodox Church for nearly one thousand years. It was the church in which Cardinal Humbert marched up to the altar and excommunicated Cerularius, marking the official start of the Great Schism.In 1453, Constantinople was conquered by the Ottoman Turks and Sultan Mehmed II ordered the building to be converted into a mosque.[2] The bells, altar, iconostasis, and sacrificial vessels were removed, and many of the mosaics were eventually plastered over. The Islamic features — such as the mihrab, the minbar, and the four minarets outside — were added over the course of its history under the Ottomans. It remained as a mosque until 1935, when it was converted into a museum by the Republic of Turkey.
For almost 500 years the principal mosque of Istanbul, Hagia Sophia served as a model for many of the Ottoman mosques such as the Sultan Ahmed Mosque (Blue Mosque of Istanbul), the Şehzade Mosque, the Süleymaniye Mosque, the Rüstem Pasha Mosque, and the Kılıç Ali Paşa Mosque.Although it is sometimes referred to as Santa Sophia, the Greek name in full is Ναός τῆς Ἁγίας τοῦ Θεοῦ Σοφίας, Church of the Holy Wisdom of God. It was to this, the Holy Wisdom of God, that the Church was dedicated ("Sophia" being the phonetic spelling in Latin of the Greek word for wisdom). So Santa Sophia should be understood as the italianate title of the church, Holy Wisdom; not as a reference to any saint named Sophia, but as a reference to the philosophical and theological concept of "Sophia".
For almost 500 years the principal mosque of Istanbul, Hagia Sophia served as a model for many of the Ottoman mosques such as the Sultan Ahmed Mosque (Blue Mosque of Istanbul), the Şehzade Mosque, the Süleymaniye Mosque, the Rüstem Pasha Mosque, and the Kılıç Ali Paşa Mosque.Although it is sometimes referred to as Santa Sophia, the Greek name in full is Ναός τῆς Ἁγίας τοῦ Θεοῦ Σοφίας, Church of the Holy Wisdom of God. It was to this, the Holy Wisdom of God, that the Church was dedicated ("Sophia" being the phonetic spelling in Latin of the Greek word for wisdom). So Santa Sophia should be understood as the italianate title of the church, Holy Wisdom; not as a reference to any saint named Sophia, but as a reference to the philosophical and theological concept of "Sophia".
Antalya’nın 80 km kadar doğusunda bulunan ve 1329da kurulan Manavgat ilçesi, Manavgat Çayı (Melas’ın) doğu ve batı yakasında yer almaktadır. 15. yüzyılda Osmanlı topraklarına katılan ve daha önce Melas (Karasu) adıyla anılan Manavgat ilçesi, 19. yy sonlarında Konya Vilayeti, Teke Sancağının Alaiye (Alanya) kazasına bağlı nahiye merkezi olan bir yerleşim yeri idi. Yüzölçümü 2.296 km2 dir.
Antalya’yı Mersin’e bağlayan ve yaz aylarında turizm açısından büyük önem taşıyan karayolunun geçtiği Manavgat kenti, Antalya ve Alanya’dan sonra ilin üçüncü büyük ilçe merkezidir. Kentin adının Manavgat Çayi ile bugünkü ilçe merkezi arasında, Pamfilya-Kilikya sınırında kurulan “Manaua” antik kentinden geldiği sanılmaktadır.
Evliya Çelebi, şimdiki Gündoğdu Köyü yakınlarında Sarısu civarında kaplan avlandığını ve bu çevrede Yörük denilen halkın oturduğunu anlatır. Manavgat ilçesinin toprakları Antalya Ovası’nın yanı sıra alçak tepeler, yer yer Toroslar’dan inen akarsularla parçalanmış alanları, kuzeyinde yükselen Bati Toroslar’ın guney kesimlerini kapsar. İklim, tipik Akdeniz İklimidir. Doğal bitki örtüsü maki topluluklarıdır. Dağlık kesimlerde orman alanları vardır. İlçede yetişen başlıca ürünler pamuk, çeltik, susam ve buğdaydır. karpuzu ise çevrede çok ünlüdür. Ünlü Krup fabrikaları müdürü 1940’lı yıllarda bu yöreyi gezerken, “Biz cenneti boşuna mukaddes topraklarda aramışız, aradığımız cennet burada imiş meğer” demiştir. Hakikaten Manavgat, yeşillikler içine gömülmüş bir cennet gibidir.
Antalya’yı Mersin’e bağlayan ve yaz aylarında turizm açısından büyük önem taşıyan karayolunun geçtiği Manavgat kenti, Antalya ve Alanya’dan sonra ilin üçüncü büyük ilçe merkezidir. Kentin adının Manavgat Çayi ile bugünkü ilçe merkezi arasında, Pamfilya-Kilikya sınırında kurulan “Manaua” antik kentinden geldiği sanılmaktadır.
Evliya Çelebi, şimdiki Gündoğdu Köyü yakınlarında Sarısu civarında kaplan avlandığını ve bu çevrede Yörük denilen halkın oturduğunu anlatır. Manavgat ilçesinin toprakları Antalya Ovası’nın yanı sıra alçak tepeler, yer yer Toroslar’dan inen akarsularla parçalanmış alanları, kuzeyinde yükselen Bati Toroslar’ın guney kesimlerini kapsar. İklim, tipik Akdeniz İklimidir. Doğal bitki örtüsü maki topluluklarıdır. Dağlık kesimlerde orman alanları vardır. İlçede yetişen başlıca ürünler pamuk, çeltik, susam ve buğdaydır. karpuzu ise çevrede çok ünlüdür. Ünlü Krup fabrikaları müdürü 1940’lı yıllarda bu yöreyi gezerken, “Biz cenneti boşuna mukaddes topraklarda aramışız, aradığımız cennet burada imiş meğer” demiştir. Hakikaten Manavgat, yeşillikler içine gömülmüş bir cennet gibidir.
Efsaneye göre; Tanrı Apollon bir gün, Didim yöresinde çobanlık yapan Brankhos'a rastladı. Ondan çok hoşlandı ve onabiliciligin (kehanetin) sırlarını öğretti. Çoban Brankhos, bugün Apollon Tapınağı'nın yerinde bulunan defne ormanıve su kaynağının yanında, Apollon adına ilk tapınağı kurdu.Zaman içinde Brankhos soyundan gelenler "Brankhidler" olarak anıldılar ve çok uzun süre Apollon Tapınağı'nın yöneticiliğini yaptılar.
"Didyma", "Brankhidai" (Brankhidler ülkesi) olarak da adlandırılmaktadır.Bilicilik o zamanlar Krallardan, en fakir köylülere kadar, bütün insanlarınbaşvurduğu bir kaynaktı. Lidya Kralı Kroisos da (Karun), Pers ülkesine saldırmadan önce bilicilere başvurmustu. Ancak kendince bir kurnazlıik yaparak; dönemin bütün ünlü kehanet merkezlerine elçiler göndermiş ve rahiplerden, kralın o anda ne yapmakta olduğunu bilmelerini istemişti. Dogru cevap, yalnızca Delphoi Apollon'undan gelmisti. Kroisos da, Perslerle girişecegi savaş öncesinde Delphoi rahibine danışmayı seçmişti. Ancak biliciler, anlaşılması güç ifadeler kullanır ve açık bir yanıt vermekten daima kaçınırdi. Kroisos da, Pers Krallığı'na yapacağı saldırı sonunda, büyük bir imparatorluğun yıkılacağı yanıtını alınca, hevesle sefere girişti.
Ancak sonunda yıkılan, Lidya Krallığı oldu. Rasyonel düşüncenin ilk filizlerini verdiği Milet topraklarında, antikçağın en saygın dini kurumlarından biri olan kâhinliğin (bilicilik) bu kadar güçlü olması da, ilginç bir tezattır. Kutsal Didim'in ilk dönemi, Perslerin Milet'iele geçirmesi ve tapınağı yakıp yıkmasıyla son bulur. Ancak İskender'in gelişiyle beraber yeniden bir canlanma yaşanır ve İskender'in komutanlarından Seleukos'un emriyle, İÖ 300 dolaylarında bugün kalıntılarını gördüğümüz tapınağın inşaasına başlanır."Didyma" sözcügü "IKIZ KARDES" anlamına gelir. Tanrı Apollon, Tanrıça Artemis'in ikiz kardeşidir. Artemis adına Efes'te, dünyanın yedinci harikası kabul edilen "Artemis Tapınağı" vardır. Milet-Apollon Tapınağı arasındauzanan "KUTSAL YOL" sonunda "Artemis Kutsal Alanı" bulunmaktadır. M.Ö. 7. ve 6. yüzyilda Apollon tapınağınin ünü çok yaygındı. Mabed, Antik dünyanın en önemli kehanet merkezlerinden biriydi.M.Ö. 6. yy.'da Milet ve Didim arasinda "KUTSAL YOL" yapılmış, Apollon'un tunç heykeli Mabed'e hediye edilmiştir. Milet sikkelerinde bu heykel yer almaktadir. Apollon tapınağının yapımı M.Ö. 8. yy.'a kadar iner. İyon nizamindaki
bu tapınak, 35x85 m. ölçülerinde olup, M.Ö. 494 yılında "LADE DENIZ SAVAŞI"ndan sonra Persler tarafından yağmalanarak, Tanrı Apollon'un "Kanakhos" tarafından tapılan tunç heykeli "Ekbatana"ya (IRAN) götürülmüştür. Tahrip edilen tapınağın yerine, Hellenistik dönemde "Büyük İskender"in katkısıiyla daha büyüğü yapılmaya başlanıldı. Eserin mimarları, "Milet'li Daphnis" ile "Efes'li Paionios"tur.Paionios, Efes'teki Artemis Tapinağı'nın da mimaridir.Tapınağın yapımına yardım eden Suriye Kralı"Selevkos", Ekbatana'ya götürülen Apollon heykelini geri getirtmiştir. Yeni yapılan ve bugün gördügümüz tapınağın ölçüleri yaklaşık 109x51 m.dir.Savaşlar ve yağmalarla duraklayan tapınak inşaatı, yüzlerce yıl devam eder ve sonuçta hiçbir zaman tamamlanamaz. Tapınak inşaatında çalışanlara yapılacak ödemeler ile ilgili olarak, tapınak duvarları üzerine kazılan işaretleri bugün bile seçmek mümkün. Arkeolog George Bean'e göre, daha sonra bu isaretlerin temizlenmesi düşünülmüs, fakat tapınağın son rötuşlari hiç bir zaman yapılamamıstır.
Bazı Kaynaklar: "Apollo Tapınağı bitirilebilmiş olsaydı dünyanın yedi harikasından biri olabilirdi" der
"Didyma", "Brankhidai" (Brankhidler ülkesi) olarak da adlandırılmaktadır.Bilicilik o zamanlar Krallardan, en fakir köylülere kadar, bütün insanlarınbaşvurduğu bir kaynaktı. Lidya Kralı Kroisos da (Karun), Pers ülkesine saldırmadan önce bilicilere başvurmustu. Ancak kendince bir kurnazlıik yaparak; dönemin bütün ünlü kehanet merkezlerine elçiler göndermiş ve rahiplerden, kralın o anda ne yapmakta olduğunu bilmelerini istemişti. Dogru cevap, yalnızca Delphoi Apollon'undan gelmisti. Kroisos da, Perslerle girişecegi savaş öncesinde Delphoi rahibine danışmayı seçmişti. Ancak biliciler, anlaşılması güç ifadeler kullanır ve açık bir yanıt vermekten daima kaçınırdi. Kroisos da, Pers Krallığı'na yapacağı saldırı sonunda, büyük bir imparatorluğun yıkılacağı yanıtını alınca, hevesle sefere girişti.
Ancak sonunda yıkılan, Lidya Krallığı oldu. Rasyonel düşüncenin ilk filizlerini verdiği Milet topraklarında, antikçağın en saygın dini kurumlarından biri olan kâhinliğin (bilicilik) bu kadar güçlü olması da, ilginç bir tezattır. Kutsal Didim'in ilk dönemi, Perslerin Milet'iele geçirmesi ve tapınağı yakıp yıkmasıyla son bulur. Ancak İskender'in gelişiyle beraber yeniden bir canlanma yaşanır ve İskender'in komutanlarından Seleukos'un emriyle, İÖ 300 dolaylarında bugün kalıntılarını gördüğümüz tapınağın inşaasına başlanır."Didyma" sözcügü "IKIZ KARDES" anlamına gelir. Tanrı Apollon, Tanrıça Artemis'in ikiz kardeşidir. Artemis adına Efes'te, dünyanın yedinci harikası kabul edilen "Artemis Tapınağı" vardır. Milet-Apollon Tapınağı arasındauzanan "KUTSAL YOL" sonunda "Artemis Kutsal Alanı" bulunmaktadır. M.Ö. 7. ve 6. yüzyilda Apollon tapınağınin ünü çok yaygındı. Mabed, Antik dünyanın en önemli kehanet merkezlerinden biriydi.M.Ö. 6. yy.'da Milet ve Didim arasinda "KUTSAL YOL" yapılmış, Apollon'un tunç heykeli Mabed'e hediye edilmiştir. Milet sikkelerinde bu heykel yer almaktadir. Apollon tapınağının yapımı M.Ö. 8. yy.'a kadar iner. İyon nizamindaki
bu tapınak, 35x85 m. ölçülerinde olup, M.Ö. 494 yılında "LADE DENIZ SAVAŞI"ndan sonra Persler tarafından yağmalanarak, Tanrı Apollon'un "Kanakhos" tarafından tapılan tunç heykeli "Ekbatana"ya (IRAN) götürülmüştür. Tahrip edilen tapınağın yerine, Hellenistik dönemde "Büyük İskender"in katkısıiyla daha büyüğü yapılmaya başlanıldı. Eserin mimarları, "Milet'li Daphnis" ile "Efes'li Paionios"tur.Paionios, Efes'teki Artemis Tapinağı'nın da mimaridir.Tapınağın yapımına yardım eden Suriye Kralı"Selevkos", Ekbatana'ya götürülen Apollon heykelini geri getirtmiştir. Yeni yapılan ve bugün gördügümüz tapınağın ölçüleri yaklaşık 109x51 m.dir.Savaşlar ve yağmalarla duraklayan tapınak inşaatı, yüzlerce yıl devam eder ve sonuçta hiçbir zaman tamamlanamaz. Tapınak inşaatında çalışanlara yapılacak ödemeler ile ilgili olarak, tapınak duvarları üzerine kazılan işaretleri bugün bile seçmek mümkün. Arkeolog George Bean'e göre, daha sonra bu isaretlerin temizlenmesi düşünülmüs, fakat tapınağın son rötuşlari hiç bir zaman yapılamamıstır.
Bazı Kaynaklar: "Apollo Tapınağı bitirilebilmiş olsaydı dünyanın yedi harikasından biri olabilirdi" der
Eski bir yerleşim alanı olduğu bilinen Kastamonu yöresi M.Ö. 18. Yüzyılda Gas'ların yurdu olmuş ve adını da muhtemelen bu kavimden almıştır. Daha sonraları yöre sırasıyla Hititler, Frigler, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Pontuslular, Romalılar ve Bizanslılar' ın yönetimine girmiştir. Romalıların bu yörede kurduğu Paflagonia adlı eyaletin merkezi olan Pompeipolis höyüğü bugünkü Taşköprü ilçesindedir. Bizans hanedanı Kommenoslar tarafından yapılan ve Kastamonu şehrinin tarihsel çekirdeğini oluşturan Kastamonu Kalesi görkemli görüntüsüyle ziyaretçileriasırlardı rselamlamaktadır.Anadolu'ya Türkleringelmeye başlamasından sonra Danişmentlilere, Anadolu Selçuklularına, Çobanoğullarına, Candaroğullarına (İsfendiyaroğullarına), Osmanlı İmparatorluğuna kapılarını ve gönlünü açan Kastamonu bu dönemlerin yönetim ve kültür merkezlerinden biri haline gelmiştir. Fatih Sultan Mehmet zamanında 1460'dan itibaren kesintisiz olarak Osmanlı Devletine bağlanan Kastamonu ve çevresi bu dönemde herhangi bir istilaya ya da çatışmaya maruz kalmamıştırKastamonu, Kurtuluş Savaşında da işgal görmemekle birlikte başta Konya ve Ankara' dan sonra en çok şehit veren üçüncü ilimiz olmuştur. Yöre halkı düşmanın yurdu işgaline karşı büyük tepki göstermiş; bir çok protesto mitingi düzenlenmiştir. Bunların içerisinde en dikkate değer olanlardan biriside 10 Aralık 1919'da hanımların bir araya gelerek gerçekleştirdikleri İlk Türk Kadın Mitingi olmuştur
Milli Mücadele sırasında lojistik destek açısından en güvenilir bölge olan Kastamonu İnebolu Limanın dan Ankara'ya malzeme, cephane ve asker sevkıyatında büyük yararlılıklar göstermiştir Yöre halkı yaz-kış demeden bölgenin güç ulaşım koşullarına rağmen top yekun bu mücadeleye destek vermiş; Şehit Şerife Bacı, Halime Çavuş bu olağanüstü fedakarlığın ve cesaretin sembol isimleri olmuştur. İnebolu'da Kayıkçılar Loncası İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmişlerdir. Türkiye'nin çağdaşlaşmasında da Kastamonu'nun ayrı bir yeri vardır. Büyük önder Atatürk 23-31 Ağustos 1925 tarihleri arasında "Şapka ve Kıyafet Devrimi'ni Kastamonu ve İnebolu'da başlatmıştır. Bu ziyarete ilişkin fotoğraflar Atatürk'ün Devrimin ilk söylevini verdiği Kastamonu Arkeoloji Müzesi Atatürk Salonu'nda sergilenmektedir
Milli Mücadele sırasında lojistik destek açısından en güvenilir bölge olan Kastamonu İnebolu Limanın dan Ankara'ya malzeme, cephane ve asker sevkıyatında büyük yararlılıklar göstermiştir Yöre halkı yaz-kış demeden bölgenin güç ulaşım koşullarına rağmen top yekun bu mücadeleye destek vermiş; Şehit Şerife Bacı, Halime Çavuş bu olağanüstü fedakarlığın ve cesaretin sembol isimleri olmuştur. İnebolu'da Kayıkçılar Loncası İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmişlerdir. Türkiye'nin çağdaşlaşmasında da Kastamonu'nun ayrı bir yeri vardır. Büyük önder Atatürk 23-31 Ağustos 1925 tarihleri arasında "Şapka ve Kıyafet Devrimi'ni Kastamonu ve İnebolu'da başlatmıştır. Bu ziyarete ilişkin fotoğraflar Atatürk'ün Devrimin ilk söylevini verdiği Kastamonu Arkeoloji Müzesi Atatürk Salonu'nda sergilenmektedir
Bu bölgenin tarihi süreç içindeki sakinleri Lukkalar, Lekler, Solymoslular, Kavalılar, Persler, Helenler, Atinalılar, Romalılar, Araplar, Bizans,Menteşoğulları ve sonralar Osmanlılar olmuştur. Anadolunun büyük uygarlıklarından Likyalılar 1600 sene bu topraklarda yaşadılar. Bölge halkının adıyla Likya, Anadoluda İran egemenliği döneminde Kariosun adıyla Karia adlandırılmıştır. Osmanlı zamanında ise bölge daha çok Hıdıvi Abbas Pşa ile anılmaktadır. Kapıdağı semti -Likya kaya mezarları , Hippokome(At Şehri), Oktapolis (Sekiz Şehir) eski şehir kalıntıları, Delikli kavak semtindeki Antik kent sur kalıntıları, Ardıçlı tepedeki Selcuklu surları, Hisar semtindeki eski Bizans dönemine ait “şaraphane”, Şerefler(Kalynda) köyündeki Karya dönemine ait kaya mezarları ve surlar, Gürköy semtinde Manastır tepesi, Demirci çarşısı, Gökdağ kaya mezarları, Kavaklı dede türbesi, Ak Türbe, Ak Köprü, Cleopatra hamamı bölgenin tarihi yerlerindendir.İlçenin tarihiyle ilgili herhangi bir bilgi yeterli arkeoloji kazısı ve yüzey araştırması yapılmadığından dolayı bulunmamaktadır. Ancak Antik Karya bölgesi içerisinde olduğundan ilçe tarihinin çok eskilere dayandığı sanılmaktadır. Daha önce Köyceğiz İlçesine bağlı olan Atakent ve Dalaman beldelerinin birleşmesiyle tek bir Belediye olan Dalaman, 1983’te ilçe konumuna getirilmiştir.Euhippe antik kentinin Karia bölgesinin kuzeyinde, Dalaman’ın yanı başında Alacatlı Köyü’nün (Alaca-atlı) bulunduğu yerde olduğu sanılmaktadır.Ayrıca ilçede tren yolu olmamasına rağmen, tren istasyonu bulunmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)